Türkiye de sinema var olduğunu söylemek zor. Sinema yapımcıları seyirci bulmaktan zorlanmıyorlar, ancak çekim süreçleri ve devletin totaliter rejimi hep engel çıkardığından dolayı, filmi çekse dahi yasaklanabilir ve yasaklanıyorlar da.

Totaliter rejimlerin yazılı kuralları hiçe saydıkları için, her an her şey değişebilir. Saraylardan gelen talimatlara göre günü birlik kurallar değişebilir.

Sinema denetleme kurumu şeklen var ama saraydan gelen talimatların dışında her hangi bir işlev görmüyor. Bu sözde kurum aynı zaman da sinemanın gelişmesi konusunda projelere destek veriyor. Ancak vereceği desteği saraydan gelen emirlere göre dağıtıyorlar. Projelerin kabul edilip, edilmemesini yine kendilerine gelen emirler doğrultusun da şekil veriyorlar.

Sinema kurumu senaryoları titizlikle incelendiğini ve raporları ona göre hazırladıklarını beyan ediyorlar. Ancak öyle olmadığını iyi biliyoruz. Kurumun ve sarayın içinde olan birçoğunun sanattan da anladıkları yok. Tek yaptıkları şey yalakalıktır. Ancak bazen yalakalığın dozunu çok aştıklarından dolayı, kendilerini, kurumu hatta biat ettikleri sarayı dahi rezil ediyorlar. Senaryoyu okuduğunu ve çekime uygun olduğunu, senaryodan iyi anladığının yalakasını yapıp, onay verdikleri proje çekimi bittikten sonra, sinema salonlarında gösterime gireceği sıra da projenin tamamı veya bir kısmı sarayın totaliter rejimi için tehlike oluşturduğunu gerekçesiyle, filmi yasaklıyorlar veya bir kısmını sansürlüyorlar.

Senaryosu denetlenmiş ve çekimlerini gerçekleşmesi için ödenek ödeyen kurumun, filmi yasaklanması veya bir kısmı sansürlenmesi kadar sanat, millet, insanlık ve sermaye düşmanlığı olamaz. İnsan emeğine, düşüncesine, sanata ve insanlığa hakaret ettiklerinin gerçeğidir. Halktan topladıkları paraları, kendi keyfine göre nasıl harcadıkların göstergedir. İnsan emeğine saygı göstermedikleri gibi, sanattan da anlamadıkları göstergesidir.

Bu yazıyı okuyan bazı okuyucular, böyle bir şey olamaz diye düşüncesine kapılabilirler. Ancak herkes iyi bilsin ki, ön yargı ve gerçeklerden uzak bir yazı yazmayacağımı da iyi bilmeleri gerekiyor. Sarayların ve saraylara yalakalık yapanlara da yalakalık yapmak gibi bir lüksümüz de olamaz. Evrensel insan emeğine ve sanata olan bağlılığımız daimdir.

Bir arkadaşım hazırladığı senaryoyu çekmek için sinema kurumuna başvurdu. İstenilen belgeler ve incelenmesi ve saray ile kurum arasında gelip giden raporlar ve günü birlik değişen görüşlerden sonra filme çekim onayı verdiler. Projenin gerçekleşmesi için, ödenek ödediler. Ancak film büyük zorluklarla çekimleri bitti ve sinemaya gireceği sırada, totaliter rejim devreye girerek, filmin bir kısmını sansürlenmek istediler. Sansürlediler…

Parasını biz vermişiz mantığıyla, her şeye para olarak bakan zihniyet. Bir yazar için, romanın sansürlenmesi, bir senarist için, sahnelerin kesilmesi ve bir yönetmen için, filmin metrelerin kesilmesini asla ama asla anlayamazlar, anlayacak kabiliyetleri yok.

Totaliter rejimlerin yönettiği sarayların keyfine göre sanat icraat edenler, halk sanatçılığından söz etmeye hakları olmadığı gibi, halka hitap da edemezler. Halkın gözünde icra ettikleri eserlerin hiçbir değerleri de yok.

Sanatlarını özgürce icra etmeyen toplumlar, çürümeye mahkûmlar.  

Yorum Yapın

Yorumlar